ünlü casus Gertrude BELL
GERTRUDE Bell, 1890'lı yıllarda Osmanlı ülkesine geldi. 20 yılı aşkın süre Osmanlı coğrafyasını dolaştı.
-Osmanlı 1. Dünya harbini kaybettiğinde harita üzerinde paylaşım haritasını hazırladı.
-Ünlü casus lawrence'nin de hocası idi.
-GERTRUDE BELL'İN HİKAYESİ İBRETLERLE DOLUDUR.
-ŞİFRE KİTABI ONUN HAYATINI VE ÖNEMLİ OLAYLARI ANLATIR.
Tarihnin gizli konularının yer aldığı ŞİFRE kitabı
O’NUN GİTTİĞİ YOLDAN…
İNGİLTERE'DE SOYLU VE ZENGİN BİR AİLENİN ÇOCUĞU
Gözlerini açarak hayata merhaba diyen insanların gülümsemesi veya ağlaması var ya.. İşte öyle bir şey oldu Gertrude Bell’in doğumu. İngiltere’nin güneyindeki Durham kasabasında 1868 yılında doğduğunda en fazla dedesi İsaac Lowtian Bell heyecanlandı.Aile yeni “soylu ve kahraman bir üye” daha kazanmıştı. İsaac, İngiltere’nin önde gelen sanayicilerinden idi. Sanayi devriminden sonra hızla gelişen İngiliz ekonomisine yön veriyordu. Kömür, Demir ve çelik üretimi yaparak İngiliz ağır sanayi ürünlerinin temel ham maddesini sağlıyor… Ürünlerini de dünyaya pazarlıyordu. 19. yüzyıl ortalarında Bell ailesinin sahip olduğu demir çelik fabrikası ve yan iş kollarında 40 bini aşkın insan çalışıyordu. Dünyanın önde gelen sanayicileri arasında gösteriliyorlardı.
İsaac dede,torununun soylu aileye yakışır bir kişiliğe kavuşması için ona en iyi eğitim imkanlarını sundu. . Küçük Gertude, kısa sürede serpildi boy attı. Alımlı bakışları kısa kesilmiş saçları ve etrafına süzerek bakışları, insanları yakından tanıması ile akıllı ve zeki bir insan olduğu ortaya çıktı. . İnsanlara, doğaya ve “geride kalanlara” merakı giderek arttı. İngiltere’nin önde gelen yüksek eğitim kurumlarından Oksford Ünriversitesi’nin tarih bölümüne girmesi sebepsiz değildi. Yakınlarda bulunan NEWCESTLE şehrindeki tarihi kaleyi gezerken eski eserlere olan hayranlığının ne kadar fazla olduğunun farkına vardı.
İnsanoğlu’nun dünyaya gelişi, ilk evi yapması sonra bir arada yaşaması, kentler kurması… Savaşlar ve nice yaşanan felaketler sonrası büyük umutlarla kurulan kentlerin bir bir harap olmasının tarihi öyküsünü araştırmalı ve ortaya çıkarmalı idi. Oksford’da iken öncelikle Latince tarihi yazıları çözümlemeyi öğrendi. Grekler, antik Roma’dan geriye kalanlar hakkında araştırma ve yorumlar yapabilecek bir duruma gelmişti.
Ancak genç kızlığına adım atan Gertrude için 20 yaşlarına geldiğinde öncelikli olan kısa sürede evlenip iyi bir anne olması, çoluk çocuğa karışması idi… Bell soyunun asil bir insanı olarak toplumda yer alması idi. Kendisi ile aynı yaşta bulunanlar bir bir evlenmeye başlamışlardı. Ya evlenme teklifi alacak veya sevebileceği kocayı kendisi bulacaktı. Ailesinin de yardımı ile ülkesi İngiltere’nin dışında Romanya’nın başkenti Bükreş’teki İngiltere Büyükelçiliğinde kısa süreli bir tatil yapma imkanı tanındı. Trenle geldi Bükreş’e… ve 1889 yılı kış mevsiminde dört ay gibi bir zaman geçirdi. Elçilikte görevli geleceğin subay adaylarından Billy Lascalles ile tanıştı. Flört etmeye başladı. Dans partileri, beş çayları, baş başa yürümeler ve saatler süren konuşmalar ile karşısındaki insanı tanımaya çalıştı.
OSMANLI BAŞKENTİ İSTANBULA GELİYOR
Aynı yılın mayıs ayı içinde birlikte bir gemi yolculuğu yaparak İstanbul’a geldiler.Şehre hayran kalmıştı. İngiltere elçiliğinin bulunduğu Tarihi binaya yakın yerdeki Pera Palas otelinde kaldı ve güneşin batışını hayranlıkla seyretti.… Haliç’te kürekle kayık çekenler, iri minareleri ile camiler ve her adım başı rastlanan sevecen insanlar, Boğaziçi’nin muhteşem güzelliği… Ve de gizemli bir dünyanın gerisinde Topkapı Sarayında yaşayan Türk sultanının yönettiği ülkenin insanı çeken heyecan verici durumu. Billy ile uzun bir vapur yolculuğu yaparak döndü ülkesi İngiltere’ye… Aradan geçen zaman içinde Billy’in kendisini bir ömür boyu mutlu edebilecek kişiliğe sahip olmadığı görüşüne vardı. Ve beklenen nişanlanma ve arkasından da evlenme gerçekleşmedi.
Osmanlıyı isyan ettiren planları hazırlıyor
harabelerde çalışıyor-Irak
Çadırının önünde
Geçen zaman içinde “Uygun bir koca bulamamanın” sıkıntılarını yaşadı.Annesini küçük yaşta kaybetmişti. Babasını çok sevmesine rağmen hayal dünyasında canlandırdığı uzak diyarlara gitmesi gerektiğini anladı.Öncelikle uygarlıkların filiz attığı Doğu ülkelerine , Mezopotomya, Mısır, Arabistan, Anadolu’ya adım atmalı idi. Beklediği fırsat çok geçmeden geldi: 1892 yılında İran’a doğru yolculuğa çıktı. İngiltere’nin Tahran Elçiliğinde bir aylık bir süre tatil yapacaktı. Tahran’a büyük umutlarla geldi. Elçiliğin geniş bahçesi, salonları ve ikamet edeceği odanın lüks içinde dayalı döşeli olması, İran’daki insanların saygısı onun hayal dünyasında derin izler bıraktı. Ünlü İranlı şair Hafız’ın şiirlerini İngilizceye çevirme işiyle uğraştı. Bu arada elçilikte görevli sekreter konumundaki Henry Cadogan ile tanıştı. “Sevebileceği” birisi olduğunu düşündü. El ele tutuştular, yürüdüler,geleceğe dönük hayaller kurdular. Babasına mektup yazarak Henry Cadogan’ı tanıttı. Sevdiğini ve evlenmek istediğini söyledi.
Ekim ayında ülkesine döndü. Babası boş durmamıştı. Cadogan ailesi hakkında araştırmalar yaptı. Cadogan ailesinin büyük babası soylu bir İngiliz Lordu idi, ama babası soylu olmakla birlikte kumarbazın birisi idi. Ve bu alışkanlığı ile servetini kaybetmişti. Babası, kızının Henry ile evlenmesine karşı çıkıyordu. Bu durumu kızına açıkca söyledi. Bir kez daha hayal kırıklığına uğradı Gertrude… Ancak İran yolculuğunda Farscasını geliştirmişti.Bir de Tahran’da görevli Alman Maslahatgüzar Frederic Rosen ailesi ile tanışmış olmanın mutluluğunu hissetti.
Ekim ayında ülkesine döndü. Babası boş durmamıştı. Cadogan ailesi hakkında araştırmalar yaptı. Cadogan ailesinin büyük babası soylu bir İngiliz Lordu idi, ama babası soylu olmakla birlikte kumarbazın birisi idi. Ve bu alışkanlığı ile servetini kaybetmişti. Babası, kızının Henry ile evlenmesine karşı çıkıyordu. Bu durumu kızına açıkca söyledi. Bir kez daha hayal kırıklığına uğradı Gertrude… Ancak İran yolculuğunda Farscasını geliştirmişti.Bir de Tahran’da görevli Alman Maslahatgüzar Frederic Rosen ailesi ile tanışmış olmanın mutluluğunu hissetti.
Tarihin yaşandığı uygarlıkların boy attığı doğuda bulunan toprakları gezip görmek, insanları tanıma, yeni ufuklar açma duyguları canlandı belleğinde… Ailesini de ikna etti. Arkeolojik kazıları yerinde görmek, Arapçasını ilerletmek için Osmanlı ülkesine gidecekti. Bu gezi onun için aynı zamanda bir “kaçış” olacaktı. 1899 yılında gerçekleşen gemi yolculuğu sonucu Osmanlı topraklarına ulaştı. İstanbul’daki Pera Palas otelinde kaldığı günlerde İngiltere Büyükelçiliği’ne uğradı. Gezip göreceği yerler hakkında bilgi ve rehber desteği istedi. Bir ara Çanakkale yöresini gezdi. Arkeolog Calvert’in Truva kazılarını izledi. Hisarlık tepesinde sürdürülen kazılar sonucu ortaya çıkan çanak çömlekler,yazılı taşlar,sikkeler, heykeller ve onları inceleyen düşünce üreten arkeologların heyecanları onu derinden etkiledi.
KUDÜS YOLYUCULUĞUNU NİÇİN YAPTI
Bir Rus gemisinde yer buldu. Ortadoğu’nun kalbi sayılan Kudüs’e gidiyordu. Dalgalar arasında güçlükle yol alan gemi Beyrut’a yanaştı. Beyrut’ta kaldığı kısa süre içinde Amerikan Misyoner Üniversitesinde görevli doktor Daniel Bliss ile tanıştı. Karşısında ışıl ışıl bir kent vardı. Kısa süren bir yolculuktan sonra Kudüs’e ulaştı. O’nu, İngiltere’nin bölgedeki diplomatik görevlileri karşıladı. Kudüs oteli’ne yerleşti. Tahran’da tanıdığı Frederic Rosen de Kudüs’te idi. Avrupa’da soğuk geçen kış aylarında insanlar tir tir titrerken Kudüs’te ılık bir mevsim yaşanıyordu.Gertrude, kısa zamanda alıştı Kudüs’e… Kale içindeki tarihi şehri gezerken büyülendi.
Yafa kapısındaki Kanuni Sultan Süleyman zamanından kalma kitabeyi yavaş yavaş okudu. Yahudilerin ağlama duvarını, Süleyman tapınağının yerindeki Mescidi Aksa’yı ve Ömer Camisi’ni, dar sokakları,pazarları gezdi. Dünyanın her yerinden Yahudi,Hristiyan, Müslüman dindar insanların tanrıya son görevlerini yapma heyecanlarına tanık oldu.
Kendisi fazla dindar değildi. Akşam Kudüs Oteli’ne yorgun geliyor, şömineyi yakarak özenle hazırladığı çalışma masasının başına geçiyor, Arapçasını ilerletmek için çaba harcıyordu. Arapça öğretmenler de tutmuştu. Belli saatlerde onlarla buluşuyor ve saatler süren dil öğrenme çalışmalarına katılıyordu. Otel odasının duvarına yerleştirdiği Kiepert’in Kudüs ve Arabistan haritaları ilginçti. Masasının üzerindeki Charles Wylie’nin yazdığı “Arabian Deserta” kitabı sanki keşfedilmemiş çöl diyarının anahtarı gibi idi. Gertrude, gözlerini hiç ayırmadı Arabistan haritasından…
Arabistan sahillerinde şehirler, dağlar,yollar kısmen biliniyordu ve Kiepert’in haritasına yansımıştı, ama uçsuz bucaksız çöllerin derinlikleri henüz meçhul idi. Ve harita üzerindeki “İncognita” yazısı “Bilinmeyen bölgeler” için kullanılan bir sözcüktü.
Yafa kapısındaki Kanuni Sultan Süleyman zamanından kalma kitabeyi yavaş yavaş okudu. Yahudilerin ağlama duvarını, Süleyman tapınağının yerindeki Mescidi Aksa’yı ve Ömer Camisi’ni, dar sokakları,pazarları gezdi. Dünyanın her yerinden Yahudi,Hristiyan, Müslüman dindar insanların tanrıya son görevlerini yapma heyecanlarına tanık oldu.
Kendisi fazla dindar değildi. Akşam Kudüs Oteli’ne yorgun geliyor, şömineyi yakarak özenle hazırladığı çalışma masasının başına geçiyor, Arapçasını ilerletmek için çaba harcıyordu. Arapça öğretmenler de tutmuştu. Belli saatlerde onlarla buluşuyor ve saatler süren dil öğrenme çalışmalarına katılıyordu. Otel odasının duvarına yerleştirdiği Kiepert’in Kudüs ve Arabistan haritaları ilginçti. Masasının üzerindeki Charles Wylie’nin yazdığı “Arabian Deserta” kitabı sanki keşfedilmemiş çöl diyarının anahtarı gibi idi. Gertrude, gözlerini hiç ayırmadı Arabistan haritasından…
Arabistan sahillerinde şehirler, dağlar,yollar kısmen biliniyordu ve Kiepert’in haritasına yansımıştı, ama uçsuz bucaksız çöllerin derinlikleri henüz meçhul idi. Ve harita üzerindeki “İncognita” yazısı “Bilinmeyen bölgeler” için kullanılan bir sözcüktü.
İlerlemiş yaşına aldırış etmeden büyük hayaller ve ideallere doğru uzanması gerektiğinin farkında idi. Kudüs’teki çalışma odası sanki bir araştırma merkezi gibi idi. Masasının üzerine yaydığı karton ve kağıtlar, renkli kalemler, cetvel, pergel, gönye ile henüz gördüğü yerlerin ayrıntılı haritalarını çizmeye başlamıştı. Belliydi ki o bir harita çizim uzmanı idi. Şehirde dolaşırken elinden düşürmediği Kodak fotoğraf makinası ile sürekli çekim yapıyordu.
Sonraki günlerde Frederic Rosen ailesi ile birlikte Ölü deniz’e yapılan geziye katıldı. At üzerinde sürdürülen geziden müthiş heyecanlanmıştı. Irmakta suya giren Rus hacıların görüntüsü, Osmanlı kumandan ile birlikte Müslümanların bayram yürüyüşü, ottan ve sazdan evler, harabe haline gelmiş binaların fotoğraflarını çekti. Ölü deniz ve kutsal topraklara yaptığı gezi yorucu ama heyecan verici idi.
DÜRZİLERİ OSMANLIDAN KOPARMA ÇALIŞMALARI
Sonraki günlerde hazırlıklarını tamamladı. Dağlık Dürzi bölgesine ve Şam’a kadar uzanmak istiyordu. Hizmetlerini görmesi için bir aşcı, araziyi bilecek bir rehber ve herhangi bir tehlike karşısında korumasını yapabilecek silahlı bir elemana ihtiyacı vardı. Bu elemanları bulmada zorluk çekmedi. Atlar hazırlandı.çadırını ve araştırma malzemelerini torbalara yerleştirdi. Öncelikle arazideki yürüyüş esnasında Osmanlı zabtiyeleri ona yardımcı oldular. Türkler uyarmıştı onu: “Dürzi bölgesi tehlikelidir,kendine dikkat et!” diye. “Şam’a gidiyorum” diye atlattı, Türk yetkilileri…
Ve Dürzi bölgesine geldiğinde hiç tereddüt etmeden atını sürdü, karşısındaki köye… Onu karşılayanlara “Ben İngilizim” dediğinde “Yaşa İngiliz, Dürzi- İngiliz dosttur” sözleri ile karşılaştı.
Dürzi bölgesinde yıllardır Osmanlı askerleri ile savaş devam ediyordu. Sanki bağımsız bir Dürzi bölgesi kurulmuştu. Kısa sürede Dürzi şeyhi Yahya’nın bulunduğu çadıra geldi. Özel ve hatırlı bir misafir gibi ağırlandı. Çadırda, pilav üzerine kuzu kızartması, biraz ayran getirilmişti. Saatler süren sohbet konuşması esnasında Dürzilerin siyasi eğilimleri,kabile yapıları, ekonomileri Osmanlı ile ilişkileri,kadınlarının durumu,eğitimleri hakkında bilgiler aldı.
Bol bol fotoğraf çekti. Gördü ki bu coğrafyada her şey rüşvetle yürüyor. İnsanlar rüşvetle satın alınıyor, savaşlar bu yüzden çıkıyor. Osmanlı’nın bu coğrafyada varlığının bir “Hiç olduğunun” farkına vardı. Dürzi dağlarından 11 mayıs 1900 tarihinde ayrıldı. Kendisini korumaları için 3 Kürt silahlı atlı tutmuştu.
Şam yolu üzerinde çöl araziye girdi. Ve kısa sürede ulaştı tarihi Roma kenti Palmira’ya. Çadırını tarihi yapılar arasında kurdu. Bir müddet dinlendi,bol bol fotoğraf çekti. Şam yolu üzerinde kara çadırların bulunduğu bir obaya rastladı. Onlara yaklaştı. Agail Arapları olduğunu öğrendi. Şeyh Muhammed’in çadırına konuk oldu. Şeyh Muhammed’in “Necid’li” olduğunu öğrendi. Necid, Arabistan yarımadasının orta yerinde idi.
Orada “İbnürreşid” kabilesinin yaşadığı Hail kenti vardı. Bütün Orta Arabistan’ın kalbi idi, Necid. Osmanlı’nın parasal desteği ile güç kazanan İbnürreşid kabilesi 30 bini aşkın silahlı savaşcısı ile o bölgenin hakimi idi.
Dürzi bölgesinde yıllardır Osmanlı askerleri ile savaş devam ediyordu. Sanki bağımsız bir Dürzi bölgesi kurulmuştu. Kısa sürede Dürzi şeyhi Yahya’nın bulunduğu çadıra geldi. Özel ve hatırlı bir misafir gibi ağırlandı. Çadırda, pilav üzerine kuzu kızartması, biraz ayran getirilmişti. Saatler süren sohbet konuşması esnasında Dürzilerin siyasi eğilimleri,kabile yapıları, ekonomileri Osmanlı ile ilişkileri,kadınlarının durumu,eğitimleri hakkında bilgiler aldı.
Bol bol fotoğraf çekti. Gördü ki bu coğrafyada her şey rüşvetle yürüyor. İnsanlar rüşvetle satın alınıyor, savaşlar bu yüzden çıkıyor. Osmanlı’nın bu coğrafyada varlığının bir “Hiç olduğunun” farkına vardı. Dürzi dağlarından 11 mayıs 1900 tarihinde ayrıldı. Kendisini korumaları için 3 Kürt silahlı atlı tutmuştu.
Şam yolu üzerinde çöl araziye girdi. Ve kısa sürede ulaştı tarihi Roma kenti Palmira’ya. Çadırını tarihi yapılar arasında kurdu. Bir müddet dinlendi,bol bol fotoğraf çekti. Şam yolu üzerinde kara çadırların bulunduğu bir obaya rastladı. Onlara yaklaştı. Agail Arapları olduğunu öğrendi. Şeyh Muhammed’in çadırına konuk oldu. Şeyh Muhammed’in “Necid’li” olduğunu öğrendi. Necid, Arabistan yarımadasının orta yerinde idi.
Gerture çöl arazisinde rastladığı Arap kabileleri ile görüşmelerini sürdürdü. Notlar alıyor ve bol bol fotoğraf çekiyordu. Yeniden Kudüs’e döndü. Ve 1900 yılı yaz aylarında ülkesi İngiltere’ye ailesinin yanına döndü. Londra’nın “Tımes” gazetesiyle görüştü.
Gezi notlarını, Osmanlı ülkesi hakkındaki yazılarını yayınladı. Kitap eleştirileri yaptı. İngiltere ordusuna dağıtılan “Bulletin” dergisinde Orta-Doğu’nun siyasi ve stratejik önemi hakkında yazılar yazdı. İngiltere Kraliyet Coğrafya Kuruluşu’na da raporlar sundu. Gertrude Bell imzası ile yayınlanan yazılar dikkatle izlenir oldu. Ünü kısa zamanda İngiltere’de yaygınlaştı.
Gezi notlarını, Osmanlı ülkesi hakkındaki yazılarını yayınladı. Kitap eleştirileri yaptı. İngiltere ordusuna dağıtılan “Bulletin” dergisinde Orta-Doğu’nun siyasi ve stratejik önemi hakkında yazılar yazdı. İngiltere Kraliyet Coğrafya Kuruluşu’na da raporlar sundu. Gertrude Bell imzası ile yayınlanan yazılar dikkatle izlenir oldu. Ünü kısa zamanda İngiltere’de yaygınlaştı.
ÇUKUROVA'YA GELİYOR
Aradan geçen yıllar sonra 1905 yılı İlkbahar aylarında yine içindeki “çöl ateşinin” yanıp tutuştuğu Ortadoğu’ya geldi. Suriye’nin tarihi yerlerini dolaştı.Halep’ten Antakya’ya… Nisan ayı başında da Çukurova’ya geldi. Anavarza kalesinde bol miktarda fotoğraf çekti. Kitabelerin ölçümlerini aldı. Sonra Adana’ya ve oradan da antik Kilikya’nın kalbi sayılan Mersin-Silifke yöresinde dolaştı. Ve Karaman üzerinden Konya’ya geldi. Konya’da iken İngiltere Konsolosu Doughty Wylie ile tanıştı. Konsolosluk ikametgahında Wylie ile saatler süren tarih ve arkeoloji sohbetleri yaptı. Wylie, evli idi.
Ancak Wylie ile Gertrude Konya şehrindeki tarihi yerleri Mevlana türbesini gezdiler. Birbirini iyi anlayan iki insan arasında duygusal sıcak ilişkiler gelişti. Göz göze gelmeler ve elele tutuşmalar… Bell, yıllar sonra ilk kez bir erkek tarafından anlaşıldığını ve kalbinin aşk şarkıları söylediğini hissetti. Wylie’nin evli olması aralarında alevlenen “Yasak aşkın” gizlenmesini gerektiriyordu. Bell, Konya’da kaldığı günlerde yeniden doğmuş ve hayata bağlanmış gibi oldu. Tarih, arkeoloji, bilimsel araştırmalar heyecan verici idi ama “Kalbinin sesini” dinlediğinde sevebileceği bir erkek ile mutlu olabileceğini düşündü. Ancak orta yerde engeller, aşılmaz dağlar vardı. Bell, Konya’dan ayrılırken “Sık sık mektuplaşalım” sözü verdi.
Ancak Wylie ile Gertrude Konya şehrindeki tarihi yerleri Mevlana türbesini gezdiler. Birbirini iyi anlayan iki insan arasında duygusal sıcak ilişkiler gelişti. Göz göze gelmeler ve elele tutuşmalar… Bell, yıllar sonra ilk kez bir erkek tarafından anlaşıldığını ve kalbinin aşk şarkıları söylediğini hissetti. Wylie’nin evli olması aralarında alevlenen “Yasak aşkın” gizlenmesini gerektiriyordu. Bell, Konya’da kaldığı günlerde yeniden doğmuş ve hayata bağlanmış gibi oldu. Tarih, arkeoloji, bilimsel araştırmalar heyecan verici idi ama “Kalbinin sesini” dinlediğinde sevebileceği bir erkek ile mutlu olabileceğini düşündü. Ancak orta yerde engeller, aşılmaz dağlar vardı. Bell, Konya’dan ayrılırken “Sık sık mektuplaşalım” sözü verdi.
Şark’ın büyülü havası,insanların doğası Bell’in rüyalarını süsledi. Aradan geçen yıllar sonra yeniden 1909 Ocak ayı başlarında Suriye’ye geldi. Halep’in kuzeyindeki Karkamış ören yerine uğradı. İngiliz arkeologlar, bu tarihi Hitit kentinde kazılarını sürdürüyordu. Karkamış’ta iken uzun boylu, sarı saçlı mavi gözlü, alımlı bakışlı genç arkeolog T E Lawrence ile tanıştı. Ona bildiklerini anlattı, Hititler ve tarihi yerler hakkında… Sonra Mezepotomya’ya uzandı. Ukaydir şehrini gördü. İncelemeler ve ölçümler yaptı. Ve bu arada gönlü Doughty Wylie’den gelecek mektuplarda idi. Wylie 1909 yılı başlarında İngiltere’nin Mersin konsolosluğuna tayin edilmişti.
Bell’e, Nisan ve mayıs 1909 tarihlerinde Wylie’den gelen mektuplar Adana bölgesinde Türkler ile Ermeniler arasında kanlı çatışmaların yaşandığını,Adana’nın bir baştan bir başa harap olduğunu, binlerce evin yangın sonrası enkaz yığını haline geldiğini ve insan cesetlerinin sokak aralarından toplandığını açıklıyordu. Wylie, olaylara seyirci kalmamış, Tarsus üzerinden trenle Adana’ya gelerek şehirdeki Türk ve Ermeni ileri gelenlerinden bir komisyon kurarak mahalle aralarında dolaştırarak halka “silah bırakmaları” çağrısı yapmıştı.
İSTANBUL'DA 31 MART DARBESİNİ VE GELİŞMELERİ İZLİYOR
Aynı tarihlerde Osmanlı başkenti İstanbul’da da “isyan ve ihtilal” vardı. 31Mart 1325 (miladi- 13 Nisan 1909) tarihinde çıkan olaylarda İstanbul’da askeri ayaklanma,öğrencilerin gösterileri ve Selanik’ten gelen ordunun müdahalesi sonucu Osmanlı başkentinde sultan Abdülhamit görevinden uzaklaştırılmıştı. İstanbul ve Adana’da olaylar patlak verdiğinde Bell, Bağdat’a ulaştı. İngiliz konsolosu Ramsay’ın misafiri oldu. Ve o günlerde Mezepotomya ovasını dolaştı. Tarihi ören yerlerini, sulama kanallarını, Arap, Türkmen ve Kürtlerin, Hristiyan Keldani ve Asurilerin aşiret yapılarını araştırdı. Şamar aşiretine ziyaret yaptı. Aşiret çadırında şeyh Humeydi bin Ferhan ile uzun sohbetler yaptı. Bell,bir yandan Mezepotomya’nın sosyal yapısı ve tarihini araştırırken diğer yandan da bölgedeki zengin petrol yataklarının varlığını tespit ediyor, ülkesine bildiriyordu. Almanlar’ın Berlin’den Bağdat’a kadar uzanacak bir tren yolunu yapmalarına şiddetle karşı idi. Ve her ne olursa olsun bu projenin engellenmesinden yanaydı. Bağdat’ta kaldığı günlerde Kuveyt Emiri ve Suudi şeyhleri de onun ziyaretine geldi. Gezinin son durağı yine İstanbul ve oradan da Londra’ya dönmek oldu.
1912 yılı Noel ayında İstanbul’dan gelen bir mektup “Wylie’nin yakında İngiltere’ye geleceğini” açıklıyordu. Ve 1913 yılı başında Wylie çifti görev değişimi gereği İngiltere’ye geldiler. Bell, onları karşıladı. Yorkshire’de yaşayan ailesi ile tanıştırdı. Wylie’nin eşinin uzakta bulunduğu bir günde kalbinin sesini dinleyerek “baş başa” olmaya karar verdi. İki sevgili buluştu. Wylie, Bell’in Rounton’daki saray yavrusu evine geldi. Bahçeyi gezdiler. Sonra kütüphanesini tanıttı. Baş başa kaldıkları bir sırada bakışmalar, el ele tutuşmalar ve sonra erkeğin şehvet dolu sarılması ile kendilerinden geçtiler. Yasak bir aşkın buruk acısını hissetti Bell, o gün …
Ayrılık anı sadece “gözyaşları” oldu. Wylie,karısı ile olan evliliğinin çekilmez hale geldiğinden bahsetti. Belki ilerde bir “evlenme”olabilirdi. İngiliz ordusunun bu genç diplomat ve askeri kendisine verilen yeni görevi gereği Habeşistan’a gitmek durumundaydı. Ama sevgilisi ile mektuplaşmaları devam edecekti.
Ayrılık anı sadece “gözyaşları” oldu. Wylie,karısı ile olan evliliğinin çekilmez hale geldiğinden bahsetti. Belki ilerde bir “evlenme”olabilirdi. İngiliz ordusunun bu genç diplomat ve askeri kendisine verilen yeni görevi gereği Habeşistan’a gitmek durumundaydı. Ama sevgilisi ile mektuplaşmaları devam edecekti.
ARABİSTAN ÇÖLÜNÜN DERNİNLİKLERİNDE SÜREN YOLCULUK
1913 yılı…Bell, hiçbir batılının ayak basmadığı “Arabistan çöllerinin bilinmeyen derinliklerine” (Arabia deserta) ulaşmayı hedef almıştı. Bu sonu belirsiz bir çılgınlık da sayılabilirdi. Sevgilisi Wylie’ye “Olağanüstü bir macera ve heyecanın” müjdesini vermek istiyordu. Diğer yandan da ülkesi İngiltere için “acil ihtiyaç duyulan” sonuç alıcı bilgileri elde etmesi lazımdı. Bölgenin haritasının çıkarılması,aşiretlerin sosyal durumu, ihtiyaçları, yol güzergahları, su kuyuları gibi… 27 Kasım günü, gemiyle Beyrut’a ulaştı.
Gümrük’te onun denetimi yapılırken Müdür lafa tutuldu. Sandıklar içindeki malzemeler ile Bell’in elbisesinin içine sakladığı tabanca dahil silah ve belgeler aranmadı.
Sonra Şam’a geldi. Ermeni asıllı rehberi Fattuh yanında idi. Şam-Bağdat çöl yolunu avucunun içi gibi biliyordu. Birkaç gün Şam’daki Damascus Otel’de kaldı. Şam’da kaldığı günlerde Şeyh Mumammed Bassam ile buluştu. Onun tavsiyeleri ile Çöl derinliklerinde kimlere misafir kalacağı dahil her şey konuşuldu. Develer satın alındı. Bell, aşcısı, korumaları, rehberi Fattuh ile yola çıktı.
Öncelikle çöl ortasında yemyeşil bir vaha olan Hail şehrine uğrayacak ve oradan da Binreşit kabilesinin ana karargahına ulaşacak. Orada Şeyh ile görüşecek “isteklerini” soracaktı.
Gümrük’te onun denetimi yapılırken Müdür lafa tutuldu. Sandıklar içindeki malzemeler ile Bell’in elbisesinin içine sakladığı tabanca dahil silah ve belgeler aranmadı.
Sonra Şam’a geldi. Ermeni asıllı rehberi Fattuh yanında idi. Şam-Bağdat çöl yolunu avucunun içi gibi biliyordu. Birkaç gün Şam’daki Damascus Otel’de kaldı. Şam’da kaldığı günlerde Şeyh Mumammed Bassam ile buluştu. Onun tavsiyeleri ile Çöl derinliklerinde kimlere misafir kalacağı dahil her şey konuşuldu. Develer satın alındı. Bell, aşcısı, korumaları, rehberi Fattuh ile yola çıktı.
Öncelikle çöl ortasında yemyeşil bir vaha olan Hail şehrine uğrayacak ve oradan da Binreşit kabilesinin ana karargahına ulaşacak. Orada Şeyh ile görüşecek “isteklerini” soracaktı.
Daha sonra çölü aşarak Suudi topraklarına girecek. Ve orada İngiltere ile Suudilerin arasındaki işbirliğinin esaslarını belirleyecekti.
Görünen oydu ki: Yakında bir büyük savaş çıkması ihtimali vardı. Şam’da kaldığı günlerde kızıl sakallı Bahai dostunun yanına uğradı. Birlikte İran çayı içtiler.Almanya ile Osmanlı arasında ittifak ve işbirliği giderek artmıştı.
Gertrude, çöl toprağında güvenli seyahat edebilmek ve her türlü ihtiyacının karşılanması için Şam şehrinde yaşayan İbnürreşit’in adamı Abdülaziz ile buluştu. Ona iki yüz sterlin vererek teminat mektubu aldı. Ve 1914 yılı Ocak ayının ilk günlerinde Arabistan çöllerinin derinliklerine olan yolculuğu başladı. Yanında defalarca İbnürreşit’i ziyaret etmiş Muhammed Muravi ve yeğeni Salim ile birlikte 8 koruyucu eşliğinde iki yardımcısı ile birlikte yola çıktı.
Uçsuz bucaksız Nüfud çölünde ilerlediler. İbnürreşit’in o sırada Aneze urban aşireti ile savaştığı haberi geldi. Gündüz yakıcı güneş altında uyuma geceleri saatler süren yolculuk sonrası 24 Şubat Salı günü Hail’e ulaştılar. Karşılarında iyi korunmuş bir kale vardı. Ve içinden küçük bir ırmak akıyor, etrafı yeşilliklerle dolu idi. Sanki Arabistan çöllerinin orta yerinde bir yayla yeri idi,Hail…
Arabistan yarım adasına hakim olmak için İbnürreşit’in mensup olduğu Şammar aşireti ile Riyad taraflarında yaşayan Suudiler arasında kanlı savaşlar vardı. İbnürreşit, OSMANLI ordusunun desteği ile bölgede hakim bir güç olmuştu. Arabistan yarımadasının Hicaz bölgesinde nüfuzu bulunan Haşimoğullarından Mekke Emiri Şerif Hüseyin, Suudiler, İngiliz yanlısı idiler. Ama Necid’deki İbnürreşit’in de “Rüşvetle” İngiliz yanlısı olması halinde Osmanlı’nın bölgedeki varlığı kolaylıkla ortadan kalkabilirdi.
Gertrude, akasya ağaçlarının süslediği yoldan geçerek Muhammed bin Raşit’in süslü sarayına geldi. Kapıda köleler karşıladı. Ve içeri girdi. Ve görüşme salonuna alındı.
Yanına İstanbul’dan yıllar önce İbnürreşit’e “cariye” olarak gönderilen Çerkez kızı Türkiye geldi. Sohbete başladılar. Bell, gezisine devam ederek Suudilerin bulunduğu bölgeye gideceğini ağzından kaçırdı. Ve bu durum onun “casus olma” şüphesini doğurdu. Reşit ailesinden İbrahim geldi.
Baş başa bir müddet konuştular. İbrahim, Gertrude’ye kuşkuyla baktı. Görüşmeler resmi bir havada geçti. Bell, görüşme sonrası hayal kırıklığına uğramıştı. Kendisini tutsak olarak hissetti. 14 gün kaldı Hail’de. Hediyelerini sundu ama amacına ulaşamamıştı. Yeniden Bağdat’a dönmeye karar verdi. İbnürreşit’in durumunun ne kadar zayıf olduğunu, kan davaları sonucu Şammar aşiretinin zayıfladığını… Yakın bir gelecekte Suudilerin bölgeye hakim olabileceğini anladı. Bu yönde raporlarını yazdı,ülkesi İngiltere’ye…
Baş başa bir müddet konuştular. İbrahim, Gertrude’ye kuşkuyla baktı. Görüşmeler resmi bir havada geçti. Bell, görüşme sonrası hayal kırıklığına uğramıştı. Kendisini tutsak olarak hissetti. 14 gün kaldı Hail’de. Hediyelerini sundu ama amacına ulaşamamıştı. Yeniden Bağdat’a dönmeye karar verdi. İbnürreşit’in durumunun ne kadar zayıf olduğunu, kan davaları sonucu Şammar aşiretinin zayıfladığını… Yakın bir gelecekte Suudilerin bölgeye hakim olabileceğini anladı. Bu yönde raporlarını yazdı,ülkesi İngiltere’ye…
1. DÜNYA SAVAŞINDAKİ GÖREVLERİ
24 Mayıs 1914 tarihinde döndü ülkesi İngiltere’ye… Aynı yılın yaz aylarında Osmanlı Devleti’nin de savaşa girmesi ile dünyanın önde gelen güçlü ülkeleri arasında geniş bir alanda boğuşma başladı. Ordular cephelere sürülüyor, savaş makineleri ölüm kusuyordu.
Gertrude savaş ortamında ülkesi İngiltere’nin müttefiki Fransa’nın sağlık ihtiyaçlarını göz önüne alarak Kızılhaç bünyesinde görev aldı. Fransa’nın sahil kenti Boulogne’ye yerleşti.
Wylie’yi özlemişti. “Aşk “ duygularının açıkca seslendirildiği mektuplaşmalar devam etti. Mektuplarında Wylie için kısaca “Dick” ifadesini kullanıyordu. Bir mektubunda “Ah. Dick sev beni. Sadece senin için yaşıyorum” demişti.
Sonra bir gün postacının getirdiği mektup Gerture’nin yüreğinin sevinç coşkusuyla kabarmasını sağladı. Dick, askeri görevini bitirmiş, ülkesi İngiltere’ye dönüyordu. Yolu üzerindeki Fransa’nın Boulogne kentine uğrayacaktı. Talihin garip bir cilvesi olacak ya! Aynı şehirde Dick’in karısı Judith de çalışıyordu. Gertrude, sevgilisi ile buluşabilmek için Şubat 1915 ortasında izin isteyerek İngiltere’ye gitti. Gitmeden önce Dick’e sevgi ve özlem dolu mektup yazmıştı:
“Uyuyamıyorum. Pazar gecesi saat bir.Uyumaya çalıştım, ama her akşam daha da imkansızlaşıyor. Benim uykum arasında sen varsın. Senin kollarının olmadığı yerde uyku da yok. Bana “Ateş” hayat demiştin. Yanıyorum. Yaşıyorum ve tükeniyorum. Dick, bu şekilde yaşamak mümkün değil. Her şey bittikten sonra hakkın olanı almalısın. Bu yürekliliği göstermek zorundasın.
Sana cesaret aşılaması gereken. Ben mi olmalıyım, biricik askerim? Bütün dünyanın önünde bana sahip çık, beni al ve sonsuza kadar bırakma. Asla. Sinsilikten nefret ederim. Sonsuza tepetaklak gideceğim, kendimden nefret edecek ve öleceğim.
Oysa çıkıp doğruca sana gelmek . bunu yapabilir ve yaşayabilirim, kaybedecek neyim var ki? Hiçbir şeyin önemi yok benim için. Soluk alır,düşünür ve senin için taşınırım. Sen yapabilir misin, peki buna cesaret edebilir misin? Bu iş bitince , görevin tamamlanınca , benim uğruma bu tehlikeye girecek misin? Ya bu ya da hiçbir şey. Sensiz yaşayamam…
Sana cesaret aşılaması gereken. Ben mi olmalıyım, biricik askerim? Bütün dünyanın önünde bana sahip çık, beni al ve sonsuza kadar bırakma. Asla. Sinsilikten nefret ederim. Sonsuza tepetaklak gideceğim, kendimden nefret edecek ve öleceğim.
Oysa çıkıp doğruca sana gelmek . bunu yapabilir ve yaşayabilirim, kaybedecek neyim var ki? Hiçbir şeyin önemi yok benim için. Soluk alır,düşünür ve senin için taşınırım. Sen yapabilir misin, peki buna cesaret edebilir misin? Bu iş bitince , görevin tamamlanınca , benim uğruma bu tehlikeye girecek misin? Ya bu ya da hiçbir şey. Sensiz yaşayamam…
Bu mektupta yanan kamp ateşini gözden kaçırma, yaşamımla beslenen o tertemiz parlak alevi(Bak. Janet Wallach, Çöl Ateşi, çeviri Pelin Özgören, İstanbul-2004, s. 218).
Gertrude , Şubat (1915) içinde Londra’ya geldi. Sevgilisi DİCK ile buluştu. Birbirlerine sarıldılar. Sonra… Birbirlerine özlem duyan sevgililer, Gertrude’nin evinin yolunu tuttular. El ele tutuşan sevgililerin bahçeden içeri girmesi, erkeğin kibarlığı, kadının mantosunu çıkarması. Salona geçiş. Kitaplardan, araştırmalardan, özlemden konuşmalar ve göz göze bakışarak birbirlerine sarılmalar…
Biraz korku,biraz ürperti içerisinde kendi dünyası ile boğuşan ve patlayan bir volkan gibi kendinden geçmeler… Sonra utangaçlık duygusu içinde mahzun bakışlar. Ve yaşanan dört “unutulmaz” gün. Dick’in karısı Janet’ten habersiz yaşanılan dört unutulmaz gün… Dick , Savaş Bakanlığı’nın yolunu tuttu. Yeni görev yeri hakkında bilgiler almak için.
Biraz korku,biraz ürperti içerisinde kendi dünyası ile boğuşan ve patlayan bir volkan gibi kendinden geçmeler… Sonra utangaçlık duygusu içinde mahzun bakışlar. Ve yaşanan dört “unutulmaz” gün. Dick’in karısı Janet’ten habersiz yaşanılan dört unutulmaz gün… Dick , Savaş Bakanlığı’nın yolunu tuttu. Yeni görev yeri hakkında bilgiler almak için.
Mart 1915’in başlarında Dick, Savaş Bakanlığı’nın Çanakkale’ye gönderdiği “seçkin”kumandanlar icinde yer aldı. Gertrude de yine Boulogne’ye Kızalhaç’taki görevinin başına döndü. Savaşın acımasız kuralları işlemeye başlamıştı. Almanlar ile savaşan müttefik Fransız askerlerinin sağlık sorunları ile uğraşmak Gertrude’nin zamanını aldı. Ve günler bir su gibi akıp geçti.
Türkler, vatanlarını koruma uğruna bütün imkanlarını seferber etmişlerdi. Çanakkale Boğazından düşman gemilerinin geçmesini durdurmak için “Ölümüne”mücadele ediyorlardı. Onca çaresizlik ve yoksulluğa rağmen, Türk askerleri “kahramanlık destanları” yazıyordu,her biri insanlık tarihi için anlamlı olan.
1915 yılının mayıs ayının başları. Cepheden kötü haberler gelmeye başladı. İngiliz ordusunun 18 Mart 1915 günü boğaza saldırı harekatı başarısız olmuştu. Ve arkasından da 25 Nisan (1915) günü Britanya ordusu, sömürgelerden getirdiği takviye ANZAK askerlerini de devreye sokarak Seddülbahir’den –Arıburnu’na kadar uzanan geniş bir cephede saldırıya geçti. Savaş ve çıkarma gemilerinin desteği ile on binlerce asker sahile taşınmıştı. Türklerin siperlerdeki direnişi çok sert olmuş, çarpışmalar olanca şiddeti ile sürüp gidiyordu.
Cephede 19. Tümen kumandanı Mustafa Kemal ve Türk alaylarının şanlı direnişi bütün dünyanın dikkatle izlediği parlak askeri başarılar olarak yansıdı basın organlarına.
Cepheden gelen kötü bir haber Gertrude’nin dünyasını sarstı. Birdenbire suskunluğa girdi. Alnında biriken soğuk terleri silemeden gözyaşlarını dökmeye başladı.Hissettiklerini yanındakilere belli etmemeye çalıştı. “İngiliz ordusunun seçkin askerlerinden Binbaşı Doughty Wylie, 26 Nisan günü Seddülbahir çıkarmasına askerlerin en önünde katılmış, hücuma kalktığı bir sırada Türklerin açtığı mitralyöz ateşi ile yer düşmüş ve ölmüştü”.
“Dünyasını bağladığı” insanı kaybetmenin verdiği hüzünle Gertrude kendini kaybetti,bayıldı ve yere düştü. Kendine geldiğinde sadece donuk bakışları ile etrafına sessizce bakındı. Ülkesi İngiltere’ye döndü. Rounton’daki evinde dinlendi. Dick ile olan aşkını hatırlamaya, o günlerin hayaliyle kendini avutmaya başladı.
MISIR'DA İSTİHBARAT ŞEFİ OLDU
Büyük savaşın Geliboli cephesinde İngiltere ağır bir yenilgi almıştı. Ama şimdi savaş Ortadoğu’ya kaymıştı. Mezepotomya ve Arabistan taraflarında önemli gelişmeler vardı. Kasım 1915 içinde Gertrude’ye yazılan özel görev emri gereği Kahire’deki Askeri İstihbarat Merkezi’ne çağrılıyordu. Arabistan yarımadasını en iyi bilen kişi olarak İngiliz ordusunun emrinde istihbarat elemanı olarak görev yapması için çağrılıyordu. Gertrude için bu teklif “Doğu’ya kaçışın” yeni serüvenlere katılmanın müjdesi gibi idi. Kendisine verilen görev “istihbarat elemanı” casus olarak görev yapmasıydı. Gertrude,savaşın başlamasıyla birlikte bir yıldan beri böyle bir görevi sabırsızla beklemişti. Yeni görevine başlamak üzere Kahire’ye geldi. Ertesi gün, onu karşılamayla gelenler içinde ünlü Arkeolog David Hogarth ve T.E. Lawrence’yi görünce sevindi.
İntercontinental otelindeki özel odasına yerleşti. İstihbarat Merkezi’ndeki çalışma bürosuna vardığında hem şaşırdı hem de duygulandı. Çünkü, istihbarat merkezinde çok sayıda tarihci ve arkeolog vardı. Lawrence, Wooley, Ermeni hizmetkarı Fattuh’u bularak ona rehberlik yapmasını sağlayan George Lloyd gibi. İstihbarat Merkezi’nin başında general Gilbert Clayton bulunuyordu. İngiltere’nin Gelibolu yenilgisinin rövanşını almak Osmanlı’yı çökertmek Mezepotomya veArabistan cephesindeki yeni askeri ve istihbarat organizasyonları düzenlemek gerekiyordu. Böylesi operasyonlar için en uygun kişinin Gertrude BELL olduğu görüşleri yaygındı, askeri çevrelerde.
Özetle, Osmanlı ordusunu perme perişan edecek “Ölüm vuruşu”nu planlayıp uygulayacak kişinin bir zamanların tarihcisi, arkeologu, fotoğrafcısı görünen Gertrude BELL olması düşündürücü idi.
Gertrude, Kahire’de çalıştığı günlerde Hicaz bölgesinde etkin olan Şerif Hüseyin ile özel görüşmeler yapıldı. Şerif Hüseyin’e General Mac Mahon aracılığı ile iyi niyet gösterisi olarak 20.000 sterlinlik ödeme yapıldı. Arkasından Suudi aşireti şeyhine de ayda 10.000 sterlin maaş bağlandı. Suudilere destek vermekle, -Arabistan çöllerinin ortasında Osmanlı’nın destek veren bölgeyi kontrol ve tutunmasına temel dayanak olan- İbnürreşit aşiretinin gücü kırılacaktı. Şerif Hüseyin, “Arap İsyanı” için ideal bir lider olarak seçildi. Çünkü Şerif’e bağlı olarak sayıları 600.000’e ulaşan sivil ve silahlı güçler vardı. Gertude’nin verdiği bilgiler ışığında Yafa’ya yerleşmiş Bahailer, Dürzi dağlarının hakimi Şeyh Yahya, Kuzey Irak’taki Kürt Barzaniler ile çok sayıda aşiret –kendilerine verilen para ve silah desteği ile- İngiltere safına geçti.
1915 yılı Kasım ayı içinde İngiltere ordusu Basra şehrini ele geçirerek Mezepotomya’da yeni bir cephe açtı. Ve arkasından 1916 mart ayı başında bölgenin stratejik savaş planlarını harita üzerinde yapması için Gertrude BELL, Basra’ya gitti. Türk ordusunun arkadan hançerlenmesi için “paraya eğilimli” Arap aşiretler İstihbarat Merkezi’ne çağrılıyor, Gertrude ile görüşmeler yapmaları sağlanıyordu. Aşiret reislerinin önemli bir kısmını Gertrude daha önce tanıyordu. Çadırlarında konuk olduğu,Arap kahvesi içerek, yer sofrasında eliyle etli pilav yiyip ayran içtiği dostluk muhabbetleri yaptığı insanların ruhunu tanıyordu.
ARAP ŞEYHLERİNE MAAŞ BAĞLANMASI İÇİN ÇALIŞTI
Gertrude, Kahire’deki İstihbarat merkezinde çalışan Lawrence yazdığı “şifreli” mektuplar ile ŞerifHüseyin’e 9 Mart 1916 tarihinde ayda 25.000 sterlin maaş bağlanmasını sağlamıştı. Arkasından Lawrence, mart 1916 sonunda Arap isyanının başlaması planlarını almak üzere Basra’ya Gertrude’nin yanına geldi. İstihbarat Merkezinde günler süren özel görüşmeler sonrası Mekke-Medine-Kerak-Şam tren hattının geçtiği coğrafyanın ayrıntılı haritaları üzerinde askeri harekat planlarını yaptı, Lawrence verdi.
Basra şehrine yakın vahalık bir bölgenin içinde bulunan Zubeyr kasabasına geldi. Zubeyr şeyhinin çadırında misafir oldu. Türk ordusunun Bağdat’a kadar uzanan Fırat nehri boyunca karargahı hakkında bilgiler aldı. Kuzu çevirme ve pilav yendi. Türk kahvesi içildi.
5 Haziran 1916 günü Şerif Hüseyin güçleri, Arap isyanını başlattı. Mekke şehri ve civarı kısa sürede isyancıların eline geçti. 26 Kasım 1916 günü Abdülaziz bin Suud, İngiliz ordusu ile görüşmek üzere Basra’ya geldi. Gertrude’nin de bulunduğu toplantıda Suudilere 3.000 tüfenk, 4 makinalı tüfenk ve ayda 5.000 sterlin ek para sözü verildi. Bağdat harekatı öncesinde Aneze Aşireti şeyhi Fahad bin Haddal ile özel bir görüşme yapıldı.
1917 yılı içinde İngiliz ordusu işbirlikçilerinin de desteği ile kolaylıkla Bağdat’ı ele geçirdi. Aynı yıl içinde Arap isyanı da şiddetlenmişti. Medine- Şam arasındaki tren istasyonlarının geçtiği hat üzerindeki köprüler havaya uçuruldu, karakollar baskına uğradı. David Hogarth, Arap isyanının başarılı olması sonrası İngiltere’ye yolladığı raporunda “ Lawrence, 1917 ve1918’deki Arap seferberliklerini Bayan Bell’in raporlarına dayanarak örgütledi” yazdı.
1917 yılı içinde İngiliz ordusu işbirlikçilerinin de desteği ile kolaylıkla Bağdat’ı ele geçirdi. Aynı yıl içinde Arap isyanı da şiddetlenmişti. Medine- Şam arasındaki tren istasyonlarının geçtiği hat üzerindeki köprüler havaya uçuruldu, karakollar baskına uğradı. David Hogarth, Arap isyanının başarılı olması sonrası İngiltere’ye yolladığı raporunda “ Lawrence, 1917 ve1918’deki Arap seferberliklerini Bayan Bell’in raporlarına dayanarak örgütledi” yazdı.
1918 yılı Ekim ve kasım ayları geldiğinde I. Dünya Savaşı’nın kaderi belli olmuştu. Almanya ile birlikte Osmanlı Devleti’de yenilmişti. Osmanlı ordusu dağılmış, Arabistan çöllerinde (Yemen, Filistin, Şam, Basra- Bağdat) sayıları yüz binleri bulan Türk askerleri tarihlerinin en ağır yenilgisinin acısını hissetmişti. Savaşlar bittiğinde belleklerde “Arkadan hançerlenen” Türk askerlerinin karınlarının deşilerek para aranması hikayeleri kalmıştı.
Sonuçların böyle olmasından Gertrude BELL çok mutlu idi. Çanakkale cephesinde sevgilisi Dick’in acısının intikamını ancak böyle almış oluyordu.
1918’i izleyen yıllarda görev yaptığı Bağdat’taki çalışma ofisinde masasının üzerindeki haritalar üzerinde çizimler yaparak geleceğin Irak, Suriye, Filistin, Küveyt, Hicaz, Yemen, Mısır devletlerinin sınırlarını çizdi.Filistin savaşları sonucunda Siyonist ve Masonların perde arkası lideri İngiltere’nin Yahudi asıllı ünlü Rotschild ailesinin istekleri doğrultusunda Filistin topraklarında Araplar ile birlikte Yahudilerin de anayurt kazanmalarını istemeyerek kabullendi. Yapabileceği fazla bir şey de yoktu. I. Dünya Savaşı sonrasında asıl yönlendiricilerin “Mason ve Siyonistler” olduğu belli olmuştu ama yapılacak bir şeyde yoktu.
IRAK DEVLETİNİN KURULMASI PROJESİNİ HAZIRLADI
Gertrude, 1923 yılından 26 yılına kadar geçen süre içinde “Modern Irak devletinin” çerçeve içine alınmış sınırlarını tespitle uğraştı. Özellikle Lozan antlaşmasında Türkiye- Irak sınırının çiziminde anlaşmaya varılamamıştı. ABD’li Rockfeller ailesine bağlı Standart Petrol şirketinin Irak petrollerinden arslan payı isteme mücadelesi sürmüştü perde arkasında. 1924-25 yıllarında Milletler Cemiyeti’nin ( League of Nations) kurduğu komisyonlar ile Türk hükümetleri arasında sürdürülen görüşmeler ve pazarlıklar sonrası yapılan Ankara ve Brüksel anlaşmaları gereği Musul- Kerkük Irak devleti sınırları içine alındı. Sadece Hakkari Sancağı Türkiye’ye bağlandı. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Musul Kerkük ve Bağdat’a kadar uzanan eli kırılmış oldu. Gertrude, Türk-Irak sınır çizgilerini zikzaklı coğrafyaya uyarlamış “sorunların hiç bitmeyeceği”haritayı hazırlamıştı. .
1926 yılı içinde Bağdat’ta çalışmalarını sürdürdüğü Müze ofisinde yorgun düştü. Sıkıntılarını bir türlü aşamamıştı. 12 Temmuz 1926 günü kaldığı binanın yatak odasında ölü olarak bulundu. Aldığı fazla miktarda uyku haplarından dolayı öldüğü açıklanmış olsa da sırları henüz çözümlemeyen bir suikaste kurban gittiği de kulaktan kulağa fısıldandı. Geride çalkantılı bir insan ömrünün eseri 7.000 civarında fotoğraf, hatıra defterleri, haritalar, kitaplar, “şifreli” casus belgeleri bırakarak. Bu bilgileri elde eden X, “Onun gittiği yolda yürüyerek şifreler arasındaki saklı tarihin yansımalarını ortaya çıkarma çalışmalarını sürdürdü.
Harabelerde çalışmasına devam ediyor
Karamanda ingiliz konsbolosu ile
Lawrence ile beraber
ANTAKYA'DA ÇEKTİĞİ FOTOĞRAFLAR
PAYAS FOTOĞRAFLARI -NİSAN 1905
TOPRAKKALE-NİSAN 1905
OSMANİYE KARAÇAY-NİSAN 1905
CEYHAN NEHRİ-1905
KASTABALA-1905
KADİRLİ NİSAN 1905
ANAVARZA-NİSAN 1905
ADANA-NİSAN 1905
ŞAR-NİSAN 1905
https://cezmyurtsever-osmanldevleti.blogspot.com/2011/04/osmanlinin-cokusunu-hazirlayan-ingiliz.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder